Siyah bir kara noktadan beyaza geçişte, grinin adlandırılmamış adıdır Siyaz.
Önceki Fotoğraf <<<<     /     >>>> Sonraki Fotoğraf



BALKON

Bir geminin güvertesine benzerdi Siyaz'ın balkonu.

Kentin, sisi pusu örtünce isli çatılan, gri bir bulut kaplardı yeryüzünü.

Balkondan bakınca griden maviye çalan engin bir deniz var sanırdım ayaklarımın altında. Gökyüzüyse laciverdin morun her tonu, bazen de binlerce pamuk sütmavi alabildiğince. Ellerimi uzatıp tutabileceğimi sanırdım bulut pamukçuklarımı, yer tanrısı gök tanrısıyla elele tutuşurdu beni görünce balkonda, bakışırdık ufuk çizgisine doğru ve yeniden doğardık yeni bir güne tabiatanayla. Bir çiğ tanesi, bir göz çapağı oluverirdim kurumuş bir gözyaşından, belli ki ağlamış dün gece tabiatana!

Bir geminin güvertesine benzerdi Siyaz'ın balkonu.

Tıpkı bir aslan gibi yalnız ve kararlı, uzaktan gözlerdi sürüyü Siyazana. Gemi ne zaman sallansa, güvertede bir sıkıntı, isyan mı var? Tayfalar telaşlı, birer ikişer dolarlar güverteye.
Balkon yükünü almış, tayfaların rahatlama zamanıdır. Usulca uzaklaşır balkondan Siyazana. Gelen seslere kulak verir kahkaha mı, keder mi? En uygun müziği seçmek ister, ruhların varlığına uyum sağlamalı müziğin ritmi. Onu arayan bulur; ya mutfakta yada yazı masasında. Sesler, iniş çıkışlı anlamak zor olup bitenleri...

Gün, geceye dönmüş balkonda.

Mumları yakma zamanı, bir de tütsü. Ağlayan olacak mı acaba bu gece? Coşkular, öfkeler, yeterince saçıldı mı sağa sola, rahatladı mı tayfalar?
Ne o!
Bir şiirin dizeleri mi dökülmekte balkondan aşağıya, bir şiir mi Aragon'dan? "Mutlu aşk yoktur" diyen bir ses. Aragon, dolup taşmakta balkondan odalara, odalardan sokaklara, kaldırım taşlarına...

Kentin üstüne yuvarlanan, sadece bir şiirin dizeleri mi, ya insan sesleri, yarım kalan aşkları, yaşanacak olası umutları?

Sesler sustu. Kahkaha coşkuları yerini sessiz iç çekişlere bıraktı. Suskunluğun sorgulamayla kardeş olduğu, tayfaların kendi benliklerine döndüğü saatler başladı. Birer ikişer boşalıyor güverte. Herkes sürüde ki yerini almak üzere yola çıkıyor, rota belli! Belli mi gerçekten rota?

Kaç kişi bellediği rotaya sadık kalacak? Unutan mı, yoksa rotasını şaşıran mı bilinmez gidemiyor biri, birileri...

O, Siyazana'yı arıyor, "biraz kalabilirmiyim" diyor. Bir yürek bir omuz onu bekliyor, anlatıyor, anlatıyor... Anlattıkça kendini kendine anlatıyor.

Siyazana bekliyor...
Anlatıyor, anlatıyor... Anlattıkça kendini anlatıyor. Siyazana dinliyor, dinliyor. Bir şeyler söylemeli ama; ne demeli ki, sessizliğin bekareti bozulmasın. Bu yalnızlık kulesinde ne söylenebilir yalnızlıkla barışmak, dost olmak dışında; Pablo Neruda dökülüveriyor dudaklarından.

" Başına gelmeyendir insanın
sessizliği sessizlik eden,
konuşmak istemiyorum artık
durdum orada bekleyerek:
o yerde ve o gün
bilmiyorum neler oldu
ama o ben değilim artık ben."

P.Neruda - ( Yalnızlık ) Gölge bile yalnız'dan.

Bir kaç şiir dizesidir son sözü belirleyen. Belki, kaçmak çok sözden. Susmanın; konuşmayı bilenlerin erdemi olduğunu bellemişim çok önceden. Susmanın; yalnız bırakmak, yalnız bırakılmayı arzulamak olduğunu hissetmişim.

Bir geminin güvertesine benzerdi Siyaz'ın balkonu.

Yine de benzetmezdi kendini bir kaptana. Kaptan olmak ne ki; olmak varken Siyazana! Eril ya da dişil tanımlamalar da uzak düşerdi o saatlerde artık. Tanrının işbirliği kaçınılmaz olduğunda ki, iki kez yaratırdı onu gündüz ve gecede tanrıların tanrısı. Ak ve kara gibi keskin çığlıklar arasında tutunurdu kendi ışığına. Bir çiğ tanesinin ışığına tutunan ateş böceğiydi o.

El çekince ayağını geceden, balkon Siyazana'ya kalırdı.

Gecenin büyüsünü ancak ; gece yasayanlar bilir. En çok da geceleri yanılır insan! Güverteye çıkıp derince soluk alarak, sessizliği dinlerdim gözlerimi kapatıp. Uludağ’ın yamaçlarından ovaya haykırırdım sürüdeki kargaşayı. Her biri ateşböceği gibi parlayan sessiz çığlıklardı bunlar...


Gece lacivert, gece siyah.

Yer tanrısı ışıklarını saçmış insan eliyle, gök tanrısı da adına yıldız denen fenerler serpiştirmiş geceye. Kendimi yalnız sanırdım oysa! Ayrı görürdüm sürüden, ne büyük yanılsama. Aşağıdakiler de yukarıdakiler de benim gibi parlamakta. Ayrı gibi görünen ateşböcekleriyiz oysa biz. Aynadaki öteki yüzlerimizdir diğerleri. Biz ateşböceklerinden güneş yapmalıyız belki.

Bir geminin güvertesine benzerdi Siyaz'ın balkonu.

Ne, böceklerden bir güneş ne de, güneşlerden bir böcek yaratabildi.
Böcekler yuvalarına çekildi, güneş ise uzak dağların ardına....

Mayıs 2000 / Bursa



YORUMLAR

Henüz yorum yazılmamıştır.


4712